DÜĞÜN1
Düğün, aile kurmada tapu yerine geçer. Zamanımıza kadar korunarak gelen millî değerlerimizdendir. Evlilikler genellikle görücü usulüyle yapılır. Aşk hikâyesine dönüşenler de vardır.
Beşik kertmesi seyrektir. Huyu suyu bilinen kız ve oğlanın seçilmesinde hayır görülür. Soyun bozulacağı endişesi ve miras kaygısı nedeniyle akraba evliliği önemlidir.
Oğlan evlendirmek başlı başına bir iştir ve meşakkatlidir. Evlenecek çağa gelmiş delikanlılar için kız aranır. Kızın beli ince, beliği iki tutam, ağzı çıkıntısız olmalıdır. Ayrıca parmağı kalem gibi, boynu bir karış, gözü büyük olanı makbuldür. Kızın anası önemlidir. Sebebini soranlara bir söz ile cevap verilir: “Koca beyin atı yük getirirken yorulup yere yatmış. ‘Bu at niye yattı?’ diye sormuşlar. O da ‘Emmiler, bunun anası da yatardı.’ ” demiş.
Geleneğe göre üç çeşit hanım tarifi vardır. Zavran-ı zort avrat: Halaka gezer, savurgandır. Çepel-i çürt avrat: Evi süpürge görmez, pasaklıdır. Hazreti mülk avrat: Altın değerinde, asaletli ve erdemlidir. Bu hususta “Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al” atasözü meşhurdur. “Anasının çıktığı dala kız salıncak kurar” deyimi ile kızın niteliklerinin anneye benzeyeceği düşüncesi halk arasında yaygındır.
Kız verilirken damadın askerliğini yapıp yapmadığı sorulur. Damadın onbaşı ya da çavuş olması önemlidir. Askerliğini çavuş olarak yapan kişiye çok saygı gösterilir. İsimleri söylenirken bile Ali Çavuş, Hacı Çavuş, Ahmet Çavuş diye hitap edilir.
Küçük yerlerde herkes birbirini tanır. Düğünler, bayramlar delikanlıların kızları beğenmesi için önemli birer fırsattır. Evlenecek erkeğin köyde beğendiği kız yoksa “At alırsan yazın al, deve alırsan güzün al, kız alırsan gezin al.” deyip kız bakmak için başka köylere gidilir. Çevre köylerin çokuntusuna katılırken erkeğin anası da gider. Lüzum görülürse erkeğin bir arkadaşı da yanında olur. Evlenecek oğlanın anası, kızları düğünde ince ince süzer; hâl ve hareketlerini izler. Eve döndüğünde anne, beyine: “Düğünde iki üç kız gördüm, özellikleri şöyleydi…” diye gördüğü kızları anlatır. Oğlanın babası da: “Hanım, şapkamızı önümüze koyalım, bir düşünelim; oturduğumuz yerden kalkmayacağımız yere gidelim.” der. Oğlan evinin ailesi kız hakkında tahkike başlar. Kızın ailece beğenilmesinin yanında güzel olması ve soy sop temizliği çok önemlidir.
Yakından görmek için çeşitli bahanelerle kızın evine gidilir. Bu durum kız evine hissettirilmez. Dönüşte oğlan evinde konu enine boyuna konuşulur. Kız beğenilmişse kızın anasına ve kıza el altından sorulur. Kıza talip olunur. Kız anası yumuşaklık verirse kızıyla konuşması söylenir. Kız evet derse oğlanla kız gizlice görüştürülür. Fikirleri alınır. Birbirlerini beğenmişlerse dünür gidilir.
Oğlan evinin yakınlarından ve hatırı sayılı kişilerden oluşan dünürcüler kız istemeye giderler. Bir gitmeyle kız verilmez. Kız tarafı ılımlı ise danışığa bırakılır, akrabalara sorulacağı söylenir. Münasip görülür mü, görülmez mi diye kapı açık bırakılır. Erkek evinde olduğu gibi kız evinde de konu her yönüyle ele alınır. Kız verilecekse karşı tarafa haber gönderilir. Bundan sonraki iş akıl hocalarına ya da hocalara düşer. En az beş kişi kız evine gider ve kız istenir. Oğlan tarafının bir vekili olur. Kız tarafı da akrabalarından birini vekil tayin eder. Oğlan tarafının vekili “Allah’ın emri, Peygamber’imizin kavli, İmamı Azam’ ın içtihatı üzerine Halil Ağa’nın oğlu Bekir için kerimeniz Şerife’ye dünür geldik.” der. Kız babasına dönülerek “Gün doğmadan kalkan avrat, buyurmadan tutan evlat, deh demeden yürüyen at”, “Devlet bu evdedir. Bu sebepten kızınızı istiyoruz” denir. Kız babası “Kız benim değil, beyim bilir.” diyerek kız tarafının vekiline sözü bırakır. Kız vekili “Allah’ın emrine ne diyelim. Allah hayırlı uğurlu eylesin” der. Dünür gelenlerin içinden oğlan tarafı kız tarafından büyüklerin elini öper. Tatlılar gelsin diye içeriye seslenilir. Oğlanın vekili başlık için “Önce şaplağımızı yüzümüze vurun, tatlıyı öyle yiyelim.” der. Başlık kesilir. Bir çift öküz, bir at, on koyun, on batman yün… Başlığa “kalın” da denir. Ardından ağız tatlılığı gelir. Lokum, bisküvi, helva yenir. Pekmezden yapılmış şerbet içilir. Tatlıdan bir süre sonra kıza beklik takılır. Beklik, altın ya da elbiseliktir. Bekliğin arkasından nişan günü belirlenir. Nişan, düğünün provasıdır. Nişan töreninde aile büyükleri, yakın akrabalar ve arkadaşlar bir araya gelir. Yüzüklerle birlikte nişanda altın, para, elbiselik takılır. Çiftin evlilik niyetleri etrafa duyurulur. Nişan, aynı zamanda çiftlerin evlilik hazırlıklarına başlamaları için de önemlidir. Nişan devresinde oğlan ile kızın birbirini görmesi zordur. Oğlan, kızı görmeye gitse de gizli gider. Oğlanın kız evine sık gitmesine iyi bakılmaz. Nişanlı görmeye değerli eşyalarla gidilir. Bu süreç bayrama rastlarsa kurbanlık götürülür.
Anadolu’da insanlar hayvancılık ve çiftçilikle uğraştıkları için düğünler hasat sonuna bırakılır. Elde edilen ürünler satılarak para temin edilir. Güz mevsimi, düğün için en uygun zamandır. “Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun; bir oğlun, bir kızın olsun.” duası yeyrektir. Bu aylarda çift çubuk işleri biter. İki ailenin anlaşması ile düğün günü kararlaştırılır, ardından düğün düzme başlar. Kayıt görmek için kız tarafı şehre götürülür. Kıza elbise, ayakkabı, çanta alınır. Kız tarafının yakınlarına hediye almak âdettendir. Bayrak kalkmadan bir hafta önce okuntu dağıtılır. Okuntu; basma, pazen met, peşkir, yağlık, istikandır. Okuntu, akrabalık ve ahbaplık derecesine göre değişir. Düğün için oğlan evinde yemek hazırlıkları yapılır. Yemek yapmak için aşkanacılar belirlenir. Tarhana çorbası, et sulusu, bulgur pilavı, üzüm hoşafı ve mevsimine göre salata; düğün evinin meşhur yemekleridir. Yufka ekmeği yapmak için iki tandır açılır. Ekmek yapan kadınlar evrağaç kaldırarak oğlan evinden bahşiş isterler.
Düğün bayrağının dikilmesi için oğlanın akrabaları, dostları perşembe günü toplanır. Öğle namazından sonra imam getirilir. Bayrak direği Kur’an-ı Kerim okunarak dualanır. Duada “Gönlünüzden geçen bütün güzellikler kaderiniz olsun. Üzüntüleriniz geçmişte kalsın. Huzur ve mutluluğunuz ömürlük olsun. Ettiğiniz her dua derdinize deva, sağlığınıza şifa, ailenize ve sevdiklerinize huzur getirsin.” denir. Bayrağın tepesine soğan veya elma takılır, etrafı kuş telekleri ile süslenir. Süslemeler ecdat tuğralarına benzer. Buna “tozak” denir. Bayrak herkes tarafından görülecek yere dikilir. Bayrak kaldırılırken kurban kesilir. Pazara kadar sürecek olan düğünün bayrak direğine gerdek gecesi açılmak üzere kilit takılır. Kilit, gelinle güveyi gelecek tüm kötülüklerden korur. Kilit ayrıca bereketin simgesidir. Bayrak kaldırıldıktan sonra bayrak yemeği verilir. Heyecanla davul zurna beklenir.
Düğün için yakın zamanda vefat eden cenaze evlerinden izin istenir, yas alınır. Düğün ilk gün çok sakin geçer. Düğünün ikinci günü davul zurna şafaktan çalmaya başlar. Davul o vakit çok koygun öter. Tan vaktinde olduğu için “dan davulu” da denir. İkinci gün hareketlilik artar. Düğüne eş dost, etraf “Bayrağınız hayırlı olsun.” demeye gelirler. Gelenler davul zurna ile evin uzağında karşılanır. Düğüne gelenler yakınlık durumuna göre koç, koyun, keçi, oğlak, çay, şeker getirirler. Davulcu, karşıladığı misafirin önüne davul tutar. Davulcunun eline para sıkıştırmak ya da dürüp bükülen parayı zurnanın içine koymak şereftir.
Düğünde kız, erkek ayrı oynar. Kız ve erkeğin karışık oynadığı halayları ancak aynı sülaleden veya birbirine kemlik gelmeyecek olanlar çekerler. Ekibin başındaki delikanlının elinde yağlık ya da mendil bulunur. Halay çekilirken mendil sallanıp türkü söylenir “Hey gidi Aslanbeyi / İnler sazımın teli / Yiğit girmiş halaya / Sallanır mor mendili…” Mendildeki nakışlar delikanlının sevgilisi tarafından işlenir. Mendilde kızın ve oğlanın adlarının baş harfi bulunur. Oğlanın sevdiceği, mendili görünce sevinir. Delikanlı, harfleri kimseye göstermez; avucunun içinde tutar. Harfler görülürse kavga olur, kötülük çıkar.
Halaya başlarken “Atalım, atalım her kime / Düğün evinin şerefine!” diyerek hey çekilir. Halayın bir ağırlığı vardır. Gün içerisinde kalabalığın en çok olduğu vakit kollanır. Kadınlar evlikte halay çekerler. Halaya duran kızlar yuvarlak yakalı beyaz patiska giyerler. Biraz daha varlıklı olanlar ise ipek kumaştan, arkadan düğmeli, göğüslerinden üç pensli pileli gömlek giyerler. Çocuklar direğe kollarını dolayarak halay çekenleri izlerler. Kız çocuklarının elbisesinin kenarı fırfırlı, cep kısmı işlemelidir. Saçlarının arasına da mavi boncuk takarlar.
Evliğin ortasındaki kalınca direğin etrafında halay çekenler, örf dağarcığındaki bütün türküleri söylerler: “Su gelir ulan ulan / İçinde karayılan / Seni göresim geldi / Beyaz mintanlı oğlan…” Kızlar kendi türkülerini söylerken dışarıda da erkekler yüksek sesle içeridekilere nazire yaparlar: “Pınarın başında yunak taşısın / Elli kızın yüz gelinin başısın / Gökte uçan tek turnanın eşisin / Yeşil gözlerine kurban olayım…”
Kadınlar evlikte halay çekerken evliğin kapısına yaşını başını almış, sözü geçen bir nöbetçi konulur. Nöbetçi düğünde kâhyalık da yapar. Köyün gençlerinden bazıları kapıdan içeriye girmek için nöbetçiden iltimas bekler. Hatta nöbetçiye ufak tefek hediye teklif ettikleri dahi olur.
Düğünde baş oyun, ağırlamadır. “Mutlu boy” anlamına gelen ağırlama, kendine güveni, cesareti ve mağrur hareketleri ifade eder. Ağırlamayı erkekler oynadığı gibi kadınlar da oynar. Ağırlamada bir söylenir, bir halay çekilir. En yaygın ağırlama türküsü “Ağ Gelin” dir. Her köyde mutlaka bir ağ gelin vardır.
“Öksüz Ali”, “Cezayir”, “Develioğlu” gibi uzun havalarla da halay çekilir. Duygu yüklü halaylarda oyunun hikâyesi anlatılır. Bu hikâyelerden birinde Erciyes’in eteklerine yaylaya çıkan Avşar aşireti ile Develioğlu tanışır. Avşarlar kızlarını Develi’deki dostlarının oğluna verirler. Kız gönülsüz olduğu için çok ağlar. Düğün gecesi acıyla hüznü çaresizliğe katarak uzunca bir ağıt yakar: “… Develer geldi düzüldü / Dizimin bağı çözüldü / Anamın benzi bozuldu / Vermen beni Develi’ye/…” Halay çekerken davula ara verilerek anlatılan hikâyede halay başı “Vur usta, vur!” diyerek izleyenleri hislendirir. Bu sırada zurnanın sesi çok yanık öter.
“Öteyüz”, “Pekmez”, “Kıyılı”nın ardından; “Çimenli Bahçede Bulgur Eliyor”, “Sehen Vurdum Sehene”, “Köprüden Geçti Gelin”… türkülü oyunları oynanır. Hareketli oyunlardan “Kürt Emine”, “Sıçratma”, “Kırıkhan” ile düğün şenliği zirveye ulaşır. “Serçe”, “Zuk”, “Sinsin”, “Ismarıç” seyirlik oyunları seyircileri coşturur. Kekliğe, tilkiye, köpeğe söylenen ağıtlar düğünün en ilgi çekici kısmını oluşturur. İçinde itaat, isyan ya da itirazın saklı olduğu bu oyunlar, göle akan nehrin sırrı gibi izleyenleri bambaşka bir dünyaya alır götürür.
Orta oyunlarından deve oyunu oynanır. Çuldan cerekten yapılan deve kimin kapısına çökerse o evin sahibi bahşiş vermek zorundadır. Cirit ve güreş de düğünün ananevi merasimlerindendir. Güreşte birinci olana tosun, kısır koyun, çebiç verilir. Düğünde odalık sohbet oyunları da oynanır. Yüzük oyunu, ceviz oyunu büyük bir iddiaya ve gösterişe dönüşür. “Değirmenci Dayı”, “Arap”, “Hortlak” gibi cenaze oyunları düğünde temaşası en çok olan oyunlardır. Tarlada takımda çalışanlar işi gücü bırakıp düğüne oyun seyretmeye gelirler. Yorgan melefesinden perde; tahtadan, direkten sahne yapılır. Oyunlarda övgüler, tarifler, tasvirler insanları gülmekten kırar geçirir. Her yörede oyunları sergileyen, kabiliyetli şahıslar vardır. Şahanlar köyünden Karacaların Abdullah, Şabanlı köyünden Zoytarı ve Kara Çavuş, Demircili köyünden Kokulu Bebek, Alagazili köyünden Kokaroğlu ile Sümmani oyun çıkaran şöhretli isimlerdendir.
Düğünün üçüncü gününde oyun ve eğlence, yerini kına telaşına bırakır. Hem geline hem oğlana kına yakmak için hazırlıklar başlar. Yemek pişirmek ve kına yakmak için üç dört sözü geçen erkek, birkaç kız ve gelin, oğlan evinden kız evine kına yakmaya giderler. İçlerinde yemek pişirmekle görevli aşkanacı kadınlar da bulunur. Kız evine akşamüzeri davullu zurnalı varılır. Kınacılar kız evine yakın bir yerde karşılanırlar. Kalabalığın yolu bağlanır. Kınacılara eziyet edilir. Kınacılar bu eziyete katlanmak zorundadır, kız evi naz evidir.
Köyün gençleri yol isterler. “Girzop” denilen yolun karşılığı ya şişek ya davardır. Girzop davarını yemek için gençler bir evde toplanırlar. Akşam yakılacak olan kınada kızın arkadaşları ve akrabaları bulunur. Kına bakır sahan içinde özenir. Üzerine mumlar dikilir. Kızın başı tüllerle örtülür. Evin ortasına bir yastık konur. Kına türküsü söylenerek kına yakılır. Buna “gelin öğünmek” de denir. “…Kız anası, kız babası / Yanıyor kızın kınası / Kız kınayı yaktırmıyor / Hani bunun öz anası…” Peşinden maniler söylenir. “Kınayı getir ana / Parmağın batır ana / Bu gece misafirim / Koynunda yatır ana...” Kınada gelin ağlatılır. Gelinin ağlamaması hoş karşılanmaz. Gelini ağlatmak için kafiyeler dizilir: “Bir incecik su bulanır / Önlük bağı dört dolanır / Ana besler, el gönenir / Var git ağlayı ağlayı…”
Kına türküsünün sonunda Peygamber’e salavat getirilir ve gelin, ortadaki yastığın üzerine üç kez çöktürülüp kaldırılır. Ardından yatağın üzerine oturtulup avucunun içine kınası yakılır. Kına bir taraftan ayrılık, diğer taraftan yeni bir kavuşmanın muştusudur. Kınada hayırlı sözler söylenir. Kınanın kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılır. Bolluk olsun diye kına tepsisine para atılır. Kına, gelinin eline yakıldığı gibi ayağına da yakılabilir. Gelin elini açmazsa elinin ortasına altın konulur. Altını alan gelin elini açar. Kınacılara ve orada bulunanlara küçük topaçlar yapılarak kına verilir. Kına sonunda çerez dağıtılır. Çerez; fıstık, şekerleme, leblebi ve kuru üzümden oluşur. Kına yakarken gelinin koltuğunun altına konan kömbe, ertesi sabah çeşme başına gelen kızlara dağıtılır.
İhsan YALÇINKAYA
Eğitimci / Yazar