1920'lerin başında epilepsi nöbetlerini azaltmak için uygulanmaya
başlanan ketojenik diyet, daha sonra tekrar gündeme geliyor ve her geçen gün
popülerliğini arttırıyor. Popülerliğini Amerika'da arttırmaya başlayan ketojenik diyetler
spor salonlarında ve sosyal medyada zayıflamak isteyenlerin gözdesi oluyor. Peki
ama nedir bu ketojenik diyet, gerçekten kilo kaybı sağlar mı, sağlığa etkileri nelerdir?
Kökeni 20 yüzyıla dayanan ketojenik diyet ise sadece kilo vermek için değil,
çeşitli hastalıkların etkilerini azaltmak için de uygulanan bir yöntemdir. Ketojenik
diyet düşük karbonhidrat, yüksek yağ tüketimine bağlı uygulanan bir diyet
programıdır. 1920’lerde dirençli epilepsi hastalarında nöbetleri engellemek ve ilaca
bağımlılığı azaltmak için geliştirilen alternatif bir beslenme programıdır.
Ketojenik diyetlerin temelini oluşturan düşük karbonhidrat, yüksek yağ alımıdır.
Düşük karbonhidrat alımına bağlı olarak vücut yağları enerji kaynağı olarak
kullanmaya başlar. Yüksek miktarda yağ alımına bağlı olarak ketonlar (keton
cisimleri) üretilir ve bu duruma ‘ketozis’ denilir. Bu diyette amaç; vücudu ketozise
girdirerek keton cisimciklerini üretip, yağların metabolize olmasını sağlayıp kısa
sürede vücudun yağ yakmasını sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda diyetin kısa
sürede hızlı kilo kayıpları sağlayabilmektedir. Ancak zayıflarken sağlığa olan etkileri
şu an için tamamen belirsiz ve kanıtsız. Ketojenik diyetin kısa vadede zayıflama
üzerinde olumlu etkileri olsa da uzun vadede oluşturacağı riskler epey bir sıkıntılı gibi
görünüyor.
Uzun süreli açlık ya da yüksek miktarda yağ alımına bağlı olarak oluşan
ketonlar uzun sürede sağlık durumunu bozabilir. Karbonhidrat alımının
kısıtlanmasıyla oluşmaya başlayan keton cisimleri zamanla böbreklerde taş
oluşumuna, kırmızı kan hücreleri üretiminde azalmaya, bağışıklık sisteminde
bozulmalara ve hafıza kayıplarına kadar neden olabilir. Ketojenik diyette diyet
liflerinin çok az olması bağırsak florasında bozulmalara sebep olabilir, bağırsağın ph
dengesini bozularak kolon fonksiyonu ve bağırsağı koruyan mukoza sağlığı
bozulabilir. Kabızlık, demir, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin emilimlerinde
bozulmalar sonucunda gastrointestinal sistemde ciddi problemler ortaya çıkmaya
başlar. Böbreklere ve gastrointestenal sisteme olan olumsuz etkilerinden sonra en
önemlisi ise yüksek yağ içeriğinden dolayı ateroskleroz riskini arttırmasıdır. Vucudun
asit-baz dengesi bozulur, kemik kayıpları, kas erimeleri ve osteoporoz riski artar, sinir
sisteminde bozulmalar, böbreklerde taş oluşumları, karaciğerde yağlanma,
hormonlarda dengesizlik, ağızda asetona benzer bir koku, baş ağrısı, uykusuzluk,
halsizlik, ve midede bulantı diyetin yan etkilerinden sayılabilir. Bu yan etkilerden
dolayı insan metabolizmasına uygun bir beslenme programı olarak
görünmemektedir.
Hızlı kilo kayıpları sağlamak için popüler diyetlerden medet umarken
sağlığınızı göz ardı etmeyin. Unutmayın ki en önemlisi sağlığınızı korumaktır.