Türkiye hatırı sayılır bir süredir artan dövizlerle endeksli olarak, artan enflasyon ve hanehalkının düşen tasarruf olanaklarıyla mücadele ediyor. Kimi zaman Türkiye gündemini oluşturan birtakım olaylar, kimi zaman dış destekli saldırılar ve ne yazık ki Türkiye'nin önemli derece çekim gücü bulunan çeşitli Arap ve Müslüman ülkelerindeki ihracat pazarlarının, iç savaşlar, politik gelişmeler, o ülkelerde de bozulan refah düzeyi gibi etkilerle başlayan yurtiçindeki nakit daralması, hem özel sektörün durumunu hem de hanehalkının refah düzeyini olumsuz etkiliyor.
Enflasyon rakamlarının aşağı çekilmesi gayretlerine -ne yazık ki- bir de ülkemizdeki fırsatçıların ve stokçuların darbesi de eklenince, atılması gereken önemli adımlar ya amacına ulaşamıyor ya da netice uzun dönemde alınabiliyor. Durum böyle olunca da 300 yıldır Orta Doğu'nun bitmeyen çilesi haline dönüşen dış güçlerin bölgemizi de içine alan gizli planlarına, son 20 yıldır önemli atılımlar ve çıkışlarla "dur" diyebilecek ve bu tür olayları dünya gündemine oturtabilecek bir politik güce ulaşan Türkiye'nin artık verdiği sınavlar da kolay olmuyor.
Asırlar boyu çeşitli mücadelelere ve zorluklara rağmen bu coğrafyanın en etkin gücü olarak kalmayı daima başaran bizler biliyoruz ki, devletimizin gayretleri ve milletimizin feraseti ile bu mücadeleden de bir şekilde galip ayrılacağız.
Nitekim Türkiye tüm yaşananlara rağmen ciddi bir büyüme gerçekleştiriyor; ama piyasada oluşan enflasyon ile büyümenin olumlu etkisi halkın cebine yansımıyor. Enflasyonun piyasada oluşturduğu baskı, artan dövizler karşısında hanehalkını endişeye sevk ederek onu daha da tutucu daha da tasarruf yanlısı haline dönüştürüyor. Bu durumun doğal sonucu olarak "piyasada nakit yok" gibi durumlar gündelik hayatımızın en çok kullanılan cümlelerinden biri oluyor.
Esasen artan döviz oranları ihracatçılarımız için bulunmaz kaftan gibidir. Üstelik bu durum ithalatı düşüreceği ve ihracatı artıracağı için cari açığın kapanmasında da önemli bir rol üstlenmektedir. Ancak ne yazık ki, üretimi enerjiye dayalı olan ve çoğu sektörünün hammadde ihtiyacını ithal ettiği ekonomi yapımızda, ihracatta rekabet gücü ve yurtiçi ticaret tüm bu gelişmeler sebebiyle olumsuz etkilenmektedir.
Enflasyon düşürülmedikçe, açıklanan büyüme oranları ve artan ihracat rakamları bir siyasi gaf olarak algılmaya devam edecektir. Oysa büyüme organiktir ve rakamlar gerçektir. Bu sebeple, Türkiye enflasyona sebep olan tüm lokal ve global etkilerle mücadele etmek ve halkın artan yükünü azaltmak için tasarruf kalemlerini doğru belirlemek Türkiye'nin kısa dönemde belirleyeceği ilk kalkınma planı olmalıdır.